24 Şubat 2013 Pazar




En İyi Film: Argo
En İyi Yönetmen: Steven Spielberg (Lincoln)
En İyi Erkek Oyuncu: Daniel Day-Lewis (Lincoln)
En İyi Kadın Oyuncu: Jennifer Lawrence (Silver Linings Playbook)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christoph Waltz (Django Unchained)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Anne Hathaway (Les Misérables)
En İyi Kurgu: Argo
En İyi Özgün Senaryo: Django Unchained
En İyi Uyarlama Senaryo: Chris Terrio (Argo)
En İyi Görüntü Yönetimi: Life of Pi
En İyi Yapım Tasarımı: Anna Karenina
En İyi Kostüm: Anna Karenina
En İyi Makyaj: The Hobbit
En İyi Ses Miksajı: Les Misérables
En İyi Ses Kurgusu: Zero Dark Thirty
En İyi Görsel Efekt: Life of Pi
En İyi Animasyon: Brave
En İyi Belgesel: Searching For Sugar Man
En İyi Yabancı Film: Amour
En İyi Kısa Film: Curfew
En İyi Kısa Animasyon: Paperman
En İyi Kısa Belgesel: Open Heart
En İyi Müzik: Life of Pi
En İyi Şarkı: Skyfall









21 Şubat 2013 Perşembe

Avustralya'daki bazı gazetelerin BLACK CAVIAR manşetleri


16 Şubat günü 23. birinciliğini elde eden BLACK CAVIAR'ı ertesi gün Avustralya'daki bir çok gazete manşetine taşıdı. Ben de o manşetlerin bir kısmını derleyip, topladım.


(PUNTER)


(HERALD SUN / SUNDAY)


(THE SUNDAY AGE)


(SUNDAY MAIL SPORT)
(SUPERRACING)



(SPORT)


(SUPERRACING)


(SUPERRACING)


(SUNDAY TASMANIAN)



(NEWS / Page 4-5)





8 Şubat 2013 Cuma

"Geride kalanları görmek için bir Teleskopa ihtiyaç var"




1978 yılında, bundan 3 yıl sonra "tarih" yazacak olan fakat adını daha çok ne yazık ki  5 yıl sonra yaşayacağı trajik olayla hatırlatacak olan SHERGAR (Great Nephew - Sharmeen / Val De Loir) dünyaya geldi

İrlanda'daki County Kildare'de ünlü at sahibi, aynı zamanda İsmaili mezhebinin de dini lideri olan IV. Aga Khan'ın yetiştirdiği SHERGAR, ünlü antrenör Sir Michael Stoute tarafından antrene ediliyordu.







SHERGAR, 2 yaşlılığında katıldığı 2 koşunun ilkini kazanırken, diğerinde ise o dönemki adıyla William Hill Futurity'de (şu anki adıyla Racing Post Trophy) BELDALE FLUTTER'ın arkasında 2. kaldı. 1981 yılında 3 yaşlı olarak ilk kez İngiltere-Sandown Park'ta piste çıkan ve Guardian Classic Trial'i 10 Boy farkla kazanan SHERGAR, bir anda tüm dikkatleri üzerine çekmiş oldu. Ardından katıldığı Chester Vase'i de 12 Boy farkla kazanan SHERGAR için artık İngiltere yarışçılığının en önemli koşusu olan Epsom Derby vakti gelmişti.

19 yaşındaki jokeyi Walter Swinburn ile Derby'e favori olarak giren SHERGAR, derbiyi Epsom Derby tarihinin en büyük farkını atarak yaklaşık 10 Boy farkla kazanmayı başarıyordu. Ve o gün yarışı BBC Radio 2'den anlatan40 yıl boyunca BBC Radio'da at yarışlarını anlatmış olan ve 2003'de kaybettiğimiz efsane spiker Peter Bromley, SHERGAR'ın performansını son metrelerde daha sonra lügata geçecek olan şu cümleyle özetliyordu: "YOU NEED A TELESCOPE TO SEE THE REST"

Evet Peter Bromley diyordu ki "Shergar farkı o kadar açtı ki; geride kalanları görmek için bir Teleskopa ihtiyacınız var."








SHERGAR bununla da yetinmiyordu. Derby'nin ardından Irish Derby'i de usta jokey Lester Piggott idaresinde tabir-i caizse elini kıpırdatmadan koşuyu 4 Boy farkla kazanıyordu. Ki zaten koşunun spikeri Peter O'Sullevan da "He's only in an exercise canter!" diyerek bunu ispatlıyordu adeta.







Daha sonra Aga Khan'ın 250.000 Euro'dan safkanın 34 hissesini farklı kişilere satmasını ardından SHERGAR, katıldığı The King George VI and Queen Elizabeth Stakes'i de yine 4 Boy farkla kazanmayı başardı. Artık Shergar'ın 35 ortağı vardı ve aygırlık hayatına başlamadan önce son kez St. Leger'da piste çıkıp koşudan dördüncü olarak ayrıldı.




Beklenildiği gibi Amerika'ya gönderilmeyen ve 1981 yılının Ekim ayında İrlanda-County Kildare'deki Newbridge'e gelen SHERGAR, aygırlık hayatının ilk sezonunda 80.000 £ bedelle, daha sonra 1986'da Irish St. Leger'ı da kazanacak olan AUTHAAL'ın annesi GALLETTO'nun da aralarında bulunduğu 35 kısrağa aşım yaptı.Aygırlık hayatının 2. sezonuna kısa bir süre kalmışken ve yeni sezonda 55 kısrağa aşım yapması beklenen SHERGAR, 8 Şubat 1983 günü tarihe kara bir leke olarak geçecek olan o trajik olay yaşandı.



(Shergar ve Aga Khan)


Yine bugünkü gibi bir Cuma akşamı saat 8.30'da bir Ford Granada ile birlikte bir kamyonet ve bir de başka model bir araba, Shergar'ın seyisi Jim Fitzgerald'ın, eşi Madge ve ailesiyle birlikte yaşadığı eve geldi. Kapı çalındı ve kapıya en yakın olan evin en küçük oğlu Bernard Fitzgerald kapıyı açtı ve balaclava (bir tür maske) takmış ve Garda (polis) üniforması giyen adamlar Bernard'ın babası Jim'i çağırdı. Ellerinde makineli tüfekler de bulunan grup, Jim'i ve ailesini ölümle tehdit ederek Shergar için geldiklerini itiraf etti. Ardından silah zoruyla seyis Jim'in Shergar'ı kamyonete yüklemesini istediler ve Jim'i de başka bir arabaya alıp yola koyuldular. Kaçırma olayının gerçekleştiği Ballymany Harası'nın yaklaşık 7 mil uzağında Jim'i serbest bırakan ekip, Shergar'ı geri vermeleri için 2 Milyon £  bedel talep etti.


(Olayın gerçekleştiği BALLYMANY HARASI)

Olayın ardından büyük bir araştırma başladı. Shergar'ı kaçıranlar daha sonra Channel 4'te yarış yorumculuğu da yapan Derek Thompson'un da aralarında bulunduğu 3 gazeteciyle irtibata geçti. Ayrıca çete, Aga Khan'ın Paris ofisiyle de irtibata geçti fakat bir türlü istedikleri parayı temin edemedi. Atı öldürmekle tehdit eden çeteye parayı vermeyeceğini açıklayan hisse sahiplerinden Sir John Astor, "Çeteyle görüşecektik fakat parayı ödemeyecektik. Çünkü eğer Shergar'ın serbest kalması için istedikleri parayı ödersek, bundan böyle her bir yarış atı para istemek için bir hedef haline gelecektir" şeklinde konuştu. 

Daha sonra olayla ilgili bir çok teori ortaya çıktı. En büyük zanlı olarak, dönemin terör örgütlerinden IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) olarak gözüktü fakat hiç bir zaman resmi bir açıklama gelmedi. Örgütün üyelerinden Sean O'Callaghan daha sonra yayınladığı "The Informer" kitabında olayın Kevin Mallon tarafından düzenlendiğini ve Shergar'ı idare edemeyen ekibin olayın ardından bir süre sonra safkanı öldürdüğünü belirtti fakat bu hiç bir zaman ispatlanamadı. 


Bugün baktığınız zaman Shergar dosyası mahkeme düzeyinde kapanmadı fakat artık o günden beri SHERGAR'dan hiç bir şekilde haber alınamadı. Şampiyon Shergar'ın anısına 1999 yılında Goodwood'da başlayan ve şu an Ascot'ta süren, Büyük Britanya, Avrupa, Dünya Karması ve Kadın takımının yer aldığı bir çeşit jokey turnuvası hâline gelen SHERGAR CUP düzenleniyor her yıl. Ayrıca 1999 yılında yine şampiyonun trajik hayatını konu alan ve Ian Holm, Mickey Rourke ve David Warner gibi ünlü isimlerin başrolünü üstlendiği, Dennis C. Lewiston'ın yönettiği SHERGAR isimli bir film de bulunuyor. 


Şampiyon SHERGAR'ın eceliyle de olsa öldüğü kesin gibi artık fakat mezarının yerinin dahi bilinemesi olayın trajikliğini hâla sürdürüyor.















5 Şubat 2013 Salı

Kendi söküğünü dikemeyen terzi

 "...İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bu, bir kez bu zavallılıktan sıyrılmaya görsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altında alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazılır ya da kendi kendine kanıtlamak için. Çünkü insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar. Dünyasına egemen olan insan, acıları coşkuya, bunalımı yaratmaya, sevgisizliği sürekli aşka dönüştürebilir.."  - Tezer Özlü


Kitap okumam, hatta nefret ederim. Yukarıdaki sözü de Vikisöz'den aldım. Evet burada size kitap okuyormuş gibi bir hava yaratmak istiyormuşum gibi gelebilir ama öyle bir düşüncem de yok. İnsanlar böyle edebi şeyleri okumayı severler diye düşünüyor herkes, ben de öyle bir hava yaratmak istedim başlarken. Bunları niye söylüyorum onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey var o da hiç bir şey bilm... ŞAKA ŞAKA öyle geyiklere de girmeyeceğim. Bildiğim tek şey var o da Tezer Özlü'nün bu paragrafının benimle uyuştuğudur. 


Arkadaşının bir sorunu olur, konuşacak birini ararlar, sen dersin "anlat, çözüm bulalım", zar zor ikna edersin, anlatır ve sen de çözüm bulursun. Bazen çözüm işe yarar bazense maalesef fayda etmez. Ben genelde bu çözümleri bulan kişiyim. Bu bir ukalalık değil. Empati kurmak konusunda iyiyim sadece, o kadar. 


İlkokuldan beri samimi olduğum ya da olmadığım bir çok arkadaşımın problemi olur, kendimi huzursuz hissederim onunla birlikte ve soruna çözüm bulmak isterim. Bu benim için bir alışkanlık oldu artık ve gayet de memnunum aslında bu alışkanlık konusunda. Ne güzel yani arkadaşının mutsuzluğunu engellemek falan. Belki de bu yüzdendir ki bugüne kadar tek bir arkadaşımla bile kavga etmememin sebebi. Empati kurmak ve mutlaka bir çözüm arayışına girmek.. En uzun küslüğümün 3 gün sürdüğü bir hayat yaşamamın nedeni büyük ihtimalle bu. 


Evet arkadaşlarımla hiç küslük yaşamadım ve yaşamak da istemem elbette. Fakat bir yerden sonra Tezer Özlü'nün sözüne yaklaşmaya başlıyor insan. Arkadaşlarının problemlerini çözerken bir anda kendi zavallığından sıyrılamaz hâle geliyorsun. Terzi kendi söküğünü dikemez misali.. Normalde çok derin düşünen, kişisel olaylara çok vakit ayıran biri değilim. Hobilerim vardır pek çok. Çok romantik biri olmamakla birlikte sürekli aşktan ya da kişisel meselelerinden bahseden insanları da pek sevmem. (böyle de Esra Erol'un programına katılan aday gibi oldu sanki) Fakat bir yerden sonra eğer zamanın gerçekten boşsa bunalıyorsun, kendine zaman ayırmak istiyorsun. Bu çok nadir olsa da oluyor sonuç olarak. Yazmayı severim ama kendimi yazmayı değil.. 


Anı yaşayan biri olamadım hiç bir zaman. Herkese stres yapma diyen fakat en çok stresi kendi yapan, plan yapmadan, paranoyak olmadan yaşayamayan birisi olmak.. Bazen o kadar plan yapıyorum ki (sizin deyiminizle hayal kurmak) gerçekleşmeyeceği hâlde paranoyaya kapılıyorsunuz. Mesela şu an. Çok abartma diyeceksiniz ama belki de bu yazıyı 15-20 sene sonra eline iPhone 20S'ini alan kızıma, benim bu blog yazımı bulursa eğer, ona bunu nasıl açıklayacağımı düşünüyorum şimdiden. "Baba burada ne demek istedin acaba? Neden stres yapıyorsun, neden paranoyaksın?" diye sorduğunda ne cevap vereceğim onu dahi düşünüyorum. Plan güzel ama abartmamak lazım, biliyorum ama..

Neyse çok yazdım. Dediğim gibi kendim hakkında yazmayı hiç mi hiç sevmem. Siz de bunu benim değil de başkasının bir günlüğüymüş gibi okursanız daha iyi olur. Ya da hiç okumayın diyeceğim ama bu satıra kadar geldiyseniz bunun için biraz geç kalmışım demektir. Neyse kalın sağlıcakla, ben arkadaşlarımın sorunlarına çözüm üretmeye ama kendi söküğümü dikememeye devam edeyim..


Şey..pardon.. bu yazıda dikkat ettim de hiç at yarışından bahsetmemişim. İlk kez at yarışından bahsetmeden bir yazı yazacaktım az kalsın. Bazıları için "illet" bazıları için "keyif" olan benim için hayatımın en önemli aşamalarından, alışkanlıklarından biri olan "at yarışı"ndan bahsetmeden de olmaz. Hobiden de öte bir alışkanlık, bir yaşam stili.. Belki akrabalarımın dediği gibi bir "bağımlılık" ama ben mutlu olduğum bir bağımlılığı da bırakmamakta kararlıyım. 


Öyle işte..  Bir an önce iyileşmesini istediğim Müslüm Baba ile bitirelim bu ilk ve muhtemelen son günlük yazımızı da.. Hadi eyvallah..